Monday, October 01, 2007

Nereden Nereye?

[Birgün 27 Eylül 2007]

Seksenli yıllarda bir grup sanatçının idealist çabalarla zeminini ve dağarığını hazırladığı güncel sanat alanı doksanlı yıllarda ivme yakaladığında genişleme için gerekli olan genç ve dinamik enerji, daha uzun bir geçmişe ve genel sanat ortamında hegemonik üstünlüğe sahip Mimar Sinan Üniversitesi’nden değil Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencilerinden gelmişti. MSÜ’nün resim ve heykel disiplinlerinin ayrışıklığı ve mutlaklığı üzerindeki ısrarı sonuçta esneklikten uzak, yeniliğe ve eleştiriye kapalı bir yapı üretmişti –ki, Hafriyat’ın oluşumunu ve bazı ayrıksı isimleri bir kenara bırakırsak, halen bu atmosferden çıkılmış değil. Buna karşılık MÜGSF uygulamalı sanatlara olan bağlılığı ve disiplinlerarası iletişimi öne çıkaran Bauhaus ekolünü model almasıyla sanat alanındaki yeniliklere rahatça yanıt verebilmişti. Bugün bildiğimiz haliyle İstanbul’daki güncel sanat alanını beslemiş olan ana damar haline gelmişti MÜGSF doksanların ikinci yarısında.

Sadece kavramsal-sonrası görsel dilin ya da biçimsel deneyciliğin geliştirilmesinde değil, üretilen ifadelerin siyasallaşmasında da önemli bir rol üstlenmişti bu genç isimler. Aydan Mürtezoğlu, Halil Altındere, Vahit Tuna ve Vahap Avşar doğrudan Kemalizm’in kemikleşmiş ikonografisini ele alan, yolaçtığı yarılmaları işleyen, Türkiye modernizmindeki yaşanmış bellek kopuşlarına dikkat çeken, milliyetçi ideolojilere cephe alan çalışmalar ürettiler. Bülent Şangar, Esra Ersen ve Canan Şenol benzer şekilde farklı açılardan resmi ideolojiyi ve sosyal hiyerarşileri sorgulayan görsel ürünler koydular ortaya. Marmara Üniversitesi’nden çıkan bu isimlere daha sonraki dönemde farklı toplumsal sorunlara değinen Başir Borlakov, Sefer Memişoğlu ve Oda Projesi gibi genç soluklar da eklendi.

Bütün bu isimler artık neredeyse on yıla yayılan bir zaman dilimi içerisinde deneysellik ve düşünsel çabalarla biçimsel ve söylemsel bir tutarlığı oluşturmuş durumda. Güncel sanat ile biraz tanışıklığı olan herkesin tanıdığı isimler. Doğrusu MÜGSF dekanı Nazan Erkmen’in adını ben daha önce duymadım. 10. Istanbul Bienali küratörü Hou Hanru hakkındaki kınama bildirisini kaleme alırken memuriyetinin dışında nasıl bir yerden sözaldığını bilmiyorum dolayısıyla. Bildirinin anafikri dışarıdan gelen birinin Istanbul Bienali gibi bir kurumu kullanarak Kemalizm eleştirisinde bulunamayacağı yönünde. Erkmen, Hanru’nun katalog metninden alıntıladığı cümlelere hayli öfkelenmiş görünüyor. Belli ki, Bienal’in kendisini görmemiş. Görmüş olsaydı, kendisi için hazmı daha güç sanatsal ifadelelerle karşılaşacak ve daha derin bir sinir krizine kapılacaktı sanırım.

İKSV’nin olayı politik kodların dışında sanatsal açıdan değerlendirme davetinin bir tür alttan alma stratejisi olduğunu düşünüyorum. Herkes biliyor ki, Bienal’de sergilenen yapıtlar ve genel olarak siyasal bağıtlanıma sahip bütün güncel sanat pratikleri politik bir etki bırakmayı arzu ederler ve bizzat sanat ile siyaset arasındaki sınırı geçirgenleştirmek isterler. O yüzden burası sanat platformu, siyaset karıştırmayalım türünde bir savunu yerinde gözükmüyor. Söylenmesi gereken sadece şu olmalı: eğer gelişmeye ve eşitliğe dayanan bir toplum talebimiz varsa başkasının fikrini dinleme, onun söz söyleme hakkını tanıma zorunluğumuz var -eğer başkasının fikrinde bizi rahatsız eden bir şey varsa yapılacak tek şey daha gelişkin argümanlarla bunun karşısına çıkmak, basit tepkiciliğin ötesine geçmek. TV’deki demeçlerindeki ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla bu dekandan böyle bir şeyi beklemek güç. Bunun yanında nasıl oluyor da, fakülteye bağlı bütün öğretim üyelerinin imzasını aldığını söyleyebiliyor bilemiyorum. Bu imzayı vermeyi reddedecek insanlar var şükür ki MÜGSF bünyesinde –eğer baskı ve dayatma sözkonusu değilse. Yine de MÜGSF ne zaman bu hale geldi, diye sormadan edemiyor insan.

Güncel sanatı ‘kültür emperyalizmi’ne boyun eğiş olarak algılayan milliyetçi-Kemalist kampın giderek hırçınlaştığı görülüyor. Ve bu olayın kolayca linç kültürüne eklemlenebileceğini, Bienal’e fiziksel saldırı da bulunulabileceğini öngörmek zor değil. Birileri emretti, bir dekan hedef belirledi –artık saldırı meşru…. Haberi “İKSV’den Bienal yanıtı: Japon küratoröm görüşleri sanat özgürlüğü içinde” başlığıyla veren Milliyet gazetesinin web-sitesine (yazım yanlışları gazeteye ait ve Hanru ‘Japon’ değil), Özcan Karademir imzasıyla gönderilen yorumda şunu okuyoruz: “Hatasını affetirmek için küçük parmağını hediye etmesi gerekirdi ama şans bu ya burası Türkiye… Burda cezalar Allah’a havale ediliyor ve O’nun da eli biraz ağır işliyor”….

1 Comments:

At 1:30 am , Blogger Unknown said...

Xavi Gerad Jude Am. Aiicco Sigorta plc temsilcisi. Biz 3% geri ödeme oraninda kredi sunuyoruz.Bu(CEO)e-posta adresine bizimle irtibata ilgilenen varsa:xavigeradloanfirm@yahoo.com
Sadece Aiicco sigorta plc izin alir 20 yas üzeri edin.
Bireysel Krediler Yatirim.
Isletme Kredileri Yatirim.
Konsolidasyon Kredi.
Insaat Krediler.
Bir veya ödeme yasindaki seçin.
Plan kapsaminda aylik ve yillik ödemeler arasinda seçim yapin.
Esnek kredi kosullari.
Yil 5000 8000.000.00 Euro kadar kredi yok.
Firmamiz Güvenilir, Verimli, hizli ve dinamik bir islemdir. Bize bugün.SR GERAD JUDE Yatirim plc: Yanitlar Isim gönderilmesi gerekmektedir,E-posta:xavigeradloanfirm@yahoo.com


 

Post a Comment

Subscribe to Post Comments [Atom]

<< Home