İMÇ’nin Bienali
[BirGün, 24 Eylül 2007]
10. Istanbul Bienali’nde kullanılan anamekânlardan biri de İstanbul Manifaturacılar Çarşısı. Birden fazla işlevi var bu mekân seçiminin. Öncelikle, Bienal dahilindeki bütün sergi mekânlarında olduğu gibi, Türkiye’nin modernizm deneyiminin izlerini taşıyan bir yapı kullanılmış oluyor. AKM’de olduğu gibi yıkıp yeniden yapılması planlanan yapılardan biri İMÇ. Dolayısıyla halihazırda yaşanan kentsel doku değişikliğini ve bunu tetikleyen ideolojik yönelimleri tartışmak için iyi bir fırsat sunuyor. İMÇ’nin yer aldığı alanın karşısında, otoyolun öte tarafındaki mahallelerde olup bitenler düşünüldüğünde, tartışma mimariyi aşarak doğrudan sosyal bir boyuta taşınıyor. AKP’nin Istanbul’u pazarlanabilir bir izlence nesnesine dönüştürmeye yönelik neo-liberal projeleri uyarınca bu mahallelerin ‘nezihleştirilmesi’ girişimleri sergi çerçevesine eleştirel bir biçimde çekilmiş oluyor. Son olarak, İMÇ’nin ekonomik faaliyetleri çarşı işleyişi içinde barındırma özelliği Bienal küratörü Hou Hanru’ya ‘ekonomi politika’ üzerine yoğunlaşma şansını tanıyor. Serginin bu bölümü ‘Dünya Fabrikası’ olarak adlandırılmış.
İMÇ’deki çalışmalar, Hanru’nun Negri ve Hardt’tan ödünç aldığı ‘çokluk’ kavramına görsel bir karşılık bulma çabasını yansıtıyor. Farklı coğrafyalardaki sağlıksız kentleşme kırsal kesimler üzerindeki yıkıcı etkileri [Uehera, Ning/Fei], buna eşlik eden tüketim alışkanlıklarını tektipleştirilmesi, insanları ve coğrafyaları kişiliksizleştirmesi [Hao/Jianghong, Jia], makro ekonomik faaliyetlere yönelik belgesel ya da ironik haritalandırmalar [Biemann, Map Office, Rodriguez] gibi değiniler geniş bi konu yelpazesi sunuyor izleyicinin önüne. AKM’deki çalışmalardan daha ‘iyimser’ bir tablo var önümüzde. Kapitalizmin vahşileştiği anlarda ortaya çıkan yerel direnişleri [Berensel/Yalçınkaya/Ornat], toplumun dışına itilmiş kesimlerin minor ölçekli örgütlenişlerini [Podacar], endüstriyel atıkların yaratıcı biçimde yeniden dönüştürme biçimlerini [Morales] örnekleyen çalışmalar bu iyimserliğe işaret ediyor. ‘Çokluk’ sıfatı çalışmaların başvurduğu yöntem zenginliğine de karşılık geliyor.: saha araştırması yöntemlerini bugüne dek en keskin biçimde kullanmış Ursula Biemann’dan iş bürokrasisinin saçma prosedürlerini alaya alan Julien Prévieux’a, yabancılaşmanın trajik boyutlarının altını çizen sanatçılardan ekonomik faaliyeti toplumsal eleştiri içeren bir işleve bağlayan Burak Delier’e, belgeselliğin ayıklığından ironinin muzipliğine uzanan bir yelpaze…
Ne var ki ‘çokluk’ kavramını ilüstre etmeye çalışırken bir tür gürültülü kalabalığa başvurulmuş. Farklı sanatçı duruşlarını yanyana getiren küratöryel duruşun ne olduğu tam seçilemiyor; çokluğun ne tür sosyalliklere uzandığı değil de kendisi, ritmi, hızı öne çıkmış sanki. Bu yoğunlaştırma çabası Hanru’nun mekânı kullanımına da ciddi aksaklıklar olarak yansımış. Teknik bir ayrıntı ama -video çalışmaların yerleştirildiği odaya güneş ışığı vuracağı hesaba katılmamış, projeksiyon görünmez hale geliyor. Rotasyon halinde ardı ardına dizilen filimler seyredilmesi güç bir hacim yaratıyor. Örneğin Ferhat Özgür’ün kısa videosunu seyretmek istiyorsanız saatlerce beklemek zorunda kalabiliyorsunuz. Aynı odadaki çok sayıda monitör izlemesi güç bir kakafoni oluşturuyor. Bunun yanında 6. Blok’a yerleştirilen çalışmalar birbiriyle ilişki kuramıyor; nereye konucağına karar verilememiş çalışmalar biraraya konmuş gibi duruyor.
Hanru’nun sergi için kullanılan dükkânları farklı bloklara dağıtmış olmasında akılcı bir yan var. Böylelikle izleyici bütün çarşı kompleksini boylu boyunca geçmeye, İMÇ’nin içdokusuna tanık olmaya davet ediliyor. Sanat pratiğiyle mütevazi ölçekli işletmeler arasında hem benzerlikler hem de farklılıklar ortaya konuyor. Bunun yanında, Bienal küratörünün katalog metninde vaad ettiği gibi iki alan arasında organik ilişkiler kurulmuş gibi görünmüyor. Evet, tematik ilişkiler anlamında bir zenginlik var ama doğrudan esnaf ile etkileşime giren çalışma sayısı az -Ferhat Özgür’ün girişte yer alan bulmacaları dışında bu ilişkiye başvuran çalışma benim gözüme çarpmadı. Dolayısıyla İMÇ’nin içerdiği kültürel titreşimler mekânın gereksindiği küratöryel ilginin, çalışmanın gösterilmemiş olması, çözümlerin sunulmamış olmasından dolayı yeteri kadar değerlendirilemiyor. Esas enerji bir diğer anamekân olan Antrepo’ya saklanmış.